ABD’li şair ve yazar Eileen Myles, Paris Review’deki bir röportajında şöyle demiş:
“Sanatçının yetkinliğinin bir parçası da kendisi hakkında rahatça konuşabilmesidir.”
Şayet bu sözü doğru kabul edeceksek, kendimizden söz ettikçe sanattan uzaklaşıyoruz, söz etmedikçe de de sanatçılıktan! Oysa sanatınız yoksa sanatçı da olamazsınız, değil mi?
Myles, böylesi baştan sakat bir önermeyi neden kurmuş olabilir?
1 – Kendisi mahcup bir kişiliktir ve herkesi öyle bilmektedir. İnsanın kendisi hakkında konuşmasını “zor” bir şey olarak görmektedir.
2 – Herkesin bıkıp usanmaksızın kendini anlattığı modern dünyadan henüz haberi yoktur.
3 – “Lambda ödüllü” bir yazar olarak, küreselci liberal kültürün (ve ona içkin olan LGBT kültürünün) çok önemsediği “açılma, ilan etme” kavramlarını edebi üretiminde merkezi konuma almıştır.
Keşke ilk iki sebepten biri olsaydı. Ama edebiyat son maddedekine uyumlu bir şeye dönüşüyor artık… Sanat için sanatçıların kendilerini daha çok açmaları, daha çok ilan etmeleri gerekiyor. – Sonuçta, insanların sosyal medya üzerinden her gün kendilerini teşhir ettiği, teşhir edemediğinde üzüldüğü bir zamanı yaşıyoruz!
Oysa neyi ilan ettiğinizden bağımsız olarak, ilan etmenin kendisi bir tür çiğlik değil mi? Sanatçının, yazarın, edebiyatçının kendinden söz etmesi ancak çok dar sınırlar içinde ve geleneksel birkaç protokole uyarak yapılırsa “sanata” zarar vermez. Aksi halde sanatın en çok ihtiyaç duyduğu şeyi, “asaleti” öldürür.
Batı’nın yeni zamanları ne asaleti seviyor ne de sanatı, ikisi de onun için yeni tür özgürlüğün, yeni tür hedonizmin bir aracına dönüşüyor. Şayet bir sanat olacaksa da insana dair her tür asaletten azade olsun istiyor.

Yaay:@GaffarYakinca
Twitter : @GaffarYakinca
Facebook : Gaffar Yakınca
Instagram : deligaffar
YouTube: Gaffar Yakınca
Bir cevap yazın