Döviz hiç durmayacakmış gibi yükseldiği, TÜSİAD’ın siyaset mühendisliğine soyunduğu, muhalif amigoların “Dolar yirmiii” diye tempo tuttuğu ve sıradan vatandaşın endişe içinde ekranlara baktığı saatlerde şöyle yazmıştım: “Çok gençtim, devrimciydim ve tekelci düzenin koçbaşı TÜSİAD’ın karşısındaydım. O zaman millet dağınık ve biz yapayalnızdık. Bugün fikirlerimde değişen bir şey yok ama kendimi yalnız ve umutsuz hissetmiyorum, Tayyip Erdoğan gibi bir liderimiz var milletimiz direniyor.”
Twitter’a bu basit mesajı yazmamın tek sebebi vardı: Namusu ile helal para kazanan, vurgunculuk peşinde koşmayan ve sonuna kadar ülkesine bağlı kalan milyonlarca insana bir nebze olsun moral vermek, onları liderin arkasında direnme azmine davet etmek.
Üzerinden kırk sekiz saat bile geçmeden ekonomik kurtuluş savaşımızın en önemli zafer haberlerinden biri geldi. Tefeci çetenin darbe teşebbüsünü savuşturmuştuk. Bir okuyucum, sağ olsun şöyle yazmış: “İşte öngörü diye buna derim.” Oysa bana o satırları yazdıran öngörü gücüm değil bu millete olan inancımdı. Ekonomist değilim, televizyonlardaki “herşeyolog” yorumculardan biri de olmamaya çaba sarf ediyorum. Sadece halkın duygusunu üstüme kuşanmak ve o duygularla konuşmak istiyorum. Bunun için bildiğim bir şey varsa o da milletimizin artık bu cendereden, üç yüz yıl süren şu alçakça esaretten kurtulmak istediğidir. Millet, yarım kalmış İstiklal Harbi’nin mutlak zaferi için dua etmektedir. Bunun için sabırlıdır, bunun için ferasetlidir, bunun için imanlıdır.
Şükürler olsun, Türk milleti de Tayyip Erdoğan da yüzümüzü yere baktırmadı. Bugün her görüşten vatandaş, çok büyük bir zaferin şafağında olmanın mutluluğu içinde. Türkiye bağımsızlaşma yolunda kendisine kurulan en büyük tuzaklardan birini bertaraf etti. Ömrünü bağımsızlaşma mücadelesine vermiş bizler gibi devrimcilerin ise iki kat sevinmesi, en sıkışık zamanlarda bağrından liderler, komutanlar çıkarmayı bilen bu büyük millete müteşekkir olması lazım.
Önümüzdeki dava çetindir ve gördük ki millet de bu çetinliğin farkındadır. Şimdiki acil görevimiz ve isteğimiz çok basit iki maddeden ibaret:

Bir: Üretime verilen destek daha da artırılmalı. Devlet en başta çiftçiler olmak üzere tüm üretici kesimleri koruyucu kanatları altına almalıdır. Milli direnme ekonomisi tüm boyutları ile hayata geçirilmelidir.
İki: Büyük oranda fırsatçıların eseri olan hayat pahalılığına acilen müdahale edilmelidir. Bunun bir yolu, tıpkı yerel seçim öncesi patates-soğan oyununda olduğu gibi devletin sahaya inmesidir. Fiyatları yabancı tekeller ve onların işbirlikçileri tarafından suni olarak şişirilen üç beş kalem temel tüketim malzemesinde devlet kendisi üretim tesisleri kurabilir, dağıtım sürecine müdahale edebilir ve hatta geçici veya kalıcı devletleştirmelere gidebilir. Diğer bir yol, tüketicinin sübvanse edilmesidir. Bugün kullanımda olan Hayat Eve Sığar uygulaması her vatandaşa ihtiyacına göre temel tüketim desteği yapılmasına uygundur. Şirketlerin yemek kartları misali, her aile reisinin cep telefonuna temel tüketim malzemelerinde geçerli olacak krediler yüklenebilir.
Bu söylediklerimin tamamı devletin tasarrufundadır ve dünyanın pek çok ülkesinde yapılmıştır, yapılmaktadır. Unutmayalım: Serbest piyasa denilen putu yıkmadan kurtuluş savaşından galip çıkamayız.
*Bu yazı ilk olarak Aydınlık Gazetesinin 23 Aralık 2021 tarihli nüshasında yayınlanmıştır.
Yaay:@GaffarYakinca
Twitter : @GaffarYakinca
Facebook : Gaffar Yakınca
Instagram : deligaffar
YouTube: Gaffar Yakınca
Bir yanıt yazın